Taner Cindoruk, Nazım Hikmet’i canlandıracak

Son olarak Kanal D ekranlarında yayınlanan ‘Dilek Taşı’ dizisinde Yılmaz Güney’i canlandıran oyuncu Taner Cindoruk, bu defa Nazım Hikmet olarak izleyici karşısına çıkacak. Cindoruk, 15 Ocak Pazartesi akşamı Adana’da, Seyhan Belediyesi Yaşar Kemal Kültür merkezinde seyirciyle buluşacak.

Oyun hakkında konuşan Cindoruk, şu ifadeleri kullandı:

“Selçuk Şahin ile ne zamandır bir şiir oyunu, -drama- yapma gibi düşüncemiz vardı. Zamanı gelsin yaparız diyorduk hep ve zamanı geldi provalara başladık. Ben bir şeyler anlattım, Selçuk bir şeyler anlattı, derken moral motivasyon, çaba, inat da eklenince işin içine buraya kadar getirdik işi. Erdal Cindoruk ve Rıza Akın’ın bizlere miras bıraktığı Seyhan Şehir Tiyatrosu’nda, edebiyatımızın çınarı olan bir devi, mavi gözlü bir devi anmak, anlamak, onu sahnelemek elbette bambaşka bir tat, coşku ve heyecan yarattı bizde. Bu açıdan çok mutluyuz.

Seyirciyle buluştuğunda Nazım, bu heyecan ikiye katlanacak kuşkusuz. Şiirden heyecanı al, hiçbir şey kalmaz. Her insanın bir hikayesi vardır, şiiri var mı peki? Bana göre var. Görebilene tabii ki. Şiiri görebilen, hayatı da iyi okuyup algılar. Hissettiren yanı baskındır şiirin. İmgelerse olayın estetik boyutudur. Nazım’da olduğu gibi. Galip Usta ile başlayıp, Kerem gibi ile biten bir şiir bu: ‘Hava kurşun gibi ağır, bağır bağır bağırıyorum. Koşun, kurşun eritmeye çağırıyorum.’ Ne kadar dolu, insanca bir çağrı değil mi? Ne kadar açık, engin bir yaklaşım. Bu şuna benziyor biraz da; ‘eritin silahları, bisiklet yapalım’…

Her iyi anlatıcı, şair ya da edebiyatçı, bir insanı sevmekle yola çıkar. İnsanı sevmeden yüreğe dokunamazsın. İşte şiir tam da burada, bu şekilde işe yarıyor. Peki nedir şiir? Aslında çok şey. Bazen bir deniz, deniz yırtılır, kim diker, Orhan Veli. Bazen bir kuş sürüsü, bazen de dağlarına bahar gelmiş bir memleket. Bazen, yaşamanın bir ağaç gibi tek ve hür oluşu. Hatta bazen, bir halk gülebiliyorsa gülmektir, sözünün şairidir şiir. Şiir iyi olan, iyileştiren her şeye benzer doğrusu. Bizi yola çıkaran dürtü de, türkü de biraz da şiirdir. Türkçenin o eşsiz parıltısı Yunustan bu yana dek sürüp gelmişse, bundandır elbet. Bu saf, doğal oluş. Çünkü bu şairlerimiz Türkçeyle yazıp Türkçeyle büyüdüler içimizde…Yalnızlığın bile en güzel yeri şiirdir. Bu sefer derdimizi şiirle anlatalım dedik. İçinde sefer oldukça da anlatılmaya değer. Bu yalnızca bir iç çekişten ibaret değil.

‘DOĞANIN ŞİİRİ RÜZGAR, İNSANIN ŞİİRİ DE UMUTTUR’

İnsanlığa bir nebze de olsa katkıda bulunmak istediklerini belirten Cindoruk, “Doğanın şiiri rüzgar, insanın şiiri de umuttur. Umutsuz da yaşanmıyordu hani, ustanın deyişiyle. Madem ki dünyayı güzellik kurtaracak, biz de bu düşüncelerle harekete geçip ‘Büyük İnsanlık’a bir nebze de katkıda bulunmak istedik” dedi.

Sanatın en önemli işlevinin gerçeğe olan saygısı olduğunu aktaran oyuncu, “Nazım kafesteki bir bülbül idi, kafes altın değildi belki ama yine de Nazım ‘vatanım vatanım’ diye çırpınmaktan geri durmadı. Ne diyordu Vizontele filminde; ‘İnsan memleketini niye sever? Başka çaresi yoktur da ondan’. Nazım Hikmet’i vatan aşkıyla yanıp tutuşturan dönemin puslu zihniyeti, bugün de dünyada hâlâ ısırgan karanlığını muhafaza etmekte ne yazık ki. Biz Nazım’a bir selam verelim derken, ona o hasreti yaşatan zihniyeti de eleştiri konusu yaptık bir yerde. Sanatın en önemli işlevi gerçeğe olan saygısıdır. Sanat bu yüzden güçlü daima. Yılmaz Güney, Nazım Hikmet, Ahmet Kaya, Ahmed Arif, Sabahattin Ali vb. sanatçılar sadece üretkenlikleriyle değil, cesur da olduklarından bugün hâlâ hayattaymış gibi. Sadece duvarlarda asılı görmezsiniz onların resimlerini, yürekte de asılıdır onlar” diye konuştu.

‘NEYİN KAVGASINI VERİYORUZ?’

“İnsanlığa sesimizin soluğumuzun yettiği kadar insanca bir çağrıda bulunmak istedik” diyen Cindoruk, “‘Büyük İnsanlık’, Nazım’ın bir şiirinin adıdır. Gülşen İşeri’nin kitabına da ilham kaynağı oldu diye biliyorum. Biz de bu oyuna bu ismi yakıştırdık esasında. Çünkü dünyada hâlâ, büyük insanlığın umudu, adımları vardır. Neticede umutsuz yaşanmıyor. İnsanlığa sesimizin soluğumuzun yettiği kadar insanca bir çağrıda bulunmak istedik. Gelin, birlik olalım çağrısı. Neyin kavgasını veriyoruz yahu! Bu kan neyin nesi! ‘Kırmızı, hangi hakla verdin rengini kana?’ diye soruyoruz. Oysa ki renkler ne güzel. ‘Gelin, bu renkleri kirletmeyelim’, diyoruz. Bu çiçekleri… Bu güzelim havaları… Aslında söylediğimiz şey çok basit. Bizim direnişimiz asıl, bu balçık gibi itaatli, karanlık gibi kör olana…Sevgiyle, mutlu kalın…” ifadelerini kullandı.

(KÜLTÜR SANAT SERVİSİ)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir